Binbaşı Tamer Bedir, İslam düşüncesi, siyaset, askeri ve tarih konularında yazar ve araştırmacı, aynı zamanda Mısır Silahlı Kuvvetleri'nde eski bir subaydır. Mısır devrimine katılmış ve ülkede meydana gelen siyasi olaylara ilişkin net tavırlar sergileyerek, sonraki devrim hareketinde kilit rol oynamıştır.
Siyasi duruşu ve Kasım 2011'de Muhammed Mahmud olayları sırasında Tahrir Meydanı'nda 17 gün oturma eylemi yapması nedeniyle güvenlik güçlerinin zulmüne maruz kaldı ve ardından Mısır Askeri İstihbaratı mensupları tarafından Tahrir Meydanı'nda tutuklandı. Askeri mahkemede yargılandı ve bir yıl boyunca önce Askeri İstihbarat Hapishanesi'nde, ardından da askeri cezaevinde tutuklu kaldı. Ocak 2015'te askerlikten emekli oldu.
Entelektüel alanda, Binbaşı Tamer Badr'ın sekiz yayını bulunmaktadır. Dini, askeri, tarihi ve siyasi meseleleri içtihat perspektifinden incelemeye odaklanmış ve entelektüel çevrelerde yaygın tartışmalara yol açan yeni bakış açıları sunmuştur. Bu çabaların en dikkat çekeni, peygamber ile elçi arasındaki farkı ele aldığı "Beklenen Mesajlar" adlı kitabıdır. Hz. Muhammed'in (s.a.v.) Kur'an-ı Kerim'de belirtildiği gibi Peygamberlerin Mührü olduğunu, ancak illa ki Peygamberlerin Mührü olmadığını savunmuştur. Argümanını, iddiasını desteklediğine inandığı bir dizi Kur'an delili ve hadise dayandırmış ve bu da kitabın, özellikle geleneksel dini çevrelerde, destekçileri ve karşıtları arasında önemli bir tartışmaya yol açmıştır.
Tamer Bedir, entelektüel önermeleri nedeniyle yaygın eleştirilere maruz kaldı ve "Beklenen Mektuplar" adlı kitabı ana akım İslam düşüncesinden bir sapma olarak değerlendirildi. Tüm bu tartışmalara rağmen, dini ve siyasi reform konularında araştırma yapmaya ve yazmaya devam etti ve dini metinlerin çağdaş gelişmelerle uyumlu yeni bir metodolojiyle yeniden okunmasının önemini vurguladı.
Tamer Badr, düşünceye olan ilgisinin yanı sıra, siyasi alanda da reformcu bir vizyona sahiptir. Adil toplumlar inşa etmenin, siyasi ve dini sistemlerin kapsamlı bir şekilde gözden geçirilmesini ve İslam toplumlarının gelişimini engelleyen entelektüel durgunluğun kırılmasını gerektirdiğine inanır. Karşılaştığı zorluklara rağmen, entelektüel diyaloğun istenen değişimi sağlamanın en iyi yolu olduğuna inanarak, vizyonlarını yazıları ve makaleleriyle sunmaya devam eder.